AŞIRILIĞIN GÖLGESİNDE İNSAN

İnsanın doğası, uçlara savrulmaya eğilimlidir. Bir fikre tutkuyla bağlanmak, bir inanca sıkı sıkıya sarılmak ya da bir davranışı abartılı şekilde sürdürmek çoğu zaman “kararlılık” gibi görünse de, gerçek kararlılık ölçülülükle birlikte anlam kazanır.

Aşırılık, insan zihninin geniş ufuklarını daraltan, tek bir fikri göğe kaldırırken tüm diğerlerini görünmez kılan bir körlük gibidir. İnsanı kendi önceliklerini ve değerlerini unutturma riski taşır. Çoğu zaman bir sonuçtur; bastırılmış duyguların, karşılanmamış ihtiyaçların veya çözülmemiş çatışmaların dışa vurumudur.

Aşırılıkta , düşünceler tek yönlü hâle gelir ve farklı sesleri duymak istemez insan Bu durum, bireyin kendi iç dünyasında çatışmalara yol açtığı gibi, toplumda da kutuplaşmayı derinleştirir.

Bir insanın sevdiği bir şeye bağlı olması doğaldır; fakat aşırılık, bağlılığı bağımlılığa dönüştürür. Bu noktada sevgi, yerini savunma refleksine, merak yerini saldırgan bir kesinliğe bırakır. ‘’Aşırılık kötülüğün özüdür; ölçülülük ise erdemin.’’ der Aristoteles.

Bir ideolojiyi her şeyin üstünde tutan bir kişi, ailesini, arkadaşlıklarını ya da işini ihmal edebilir. Başarıya aşırı odaklanmak insanı tükenmişlik sendromuna sürükleyebilir. Aşırılık insana önce bir amaç vaat eder, ardından o amacın içinde kaybolmasına neden olur.

Aşırılık, aklın sarsılması demektir. Gerçekleri büyüterek değil çarpıtarak gösterir. Uçlara savrulan düşünce, en sonunda kendini bile göremez olur. Çözümün değil kaosun kapısını aralar.

İnsanın kendi yaşamında da aşırılık sessiz bir düşman gibidir. Aşırı çalışmak tükenmişliği, aşırı beklenti hayal kırıklığını, aşırı özgüven körlüğü, aşırı korku ise edilgenliği doğurur. Her aşırılık, insanı bir şekilde kendisiyle savaş hâline getirir.

Görünürde güçlü, kararlı ve haklı duruyor gibi görünse de, altında kırılganlık, korku ve hoşgörüsüzlük barındırır. Bireylerin ve toplumların sağlıklı bir şekilde gelişebilmesi için dengeyi koruması, ölçülü düşünce ve davranışları benimsemesi gerekir. Unutmamak gerekir ki, en sağlam köprüler uçlarda değil, ortada kurulur.

Aşırılığın temelinde çoğu zaman insanın kırılganlığı yatar. Korktuğumuzda sertleşir, sevilmediğimizi düşündüğümüzde daha fazla talep eder, gücümüzü kaybetmekten çekindiğimizde aşırı baskıcı olabiliriz. Duyguların yoğunluğu arttıkça kontrol azalır ve uçlara yönelmek kolaylaşır.

Bulaşıcı bir özellikte taşıyan aşırılık, sert söylemler karşısında diğer grubun daha da sertleşmesine yol açar. Böylece düşünceler değil, tepkiler konuşur hale gelir. Toplumsal ilişkilerde empati azalır, kutuplar derinleşir ve insanlar birbirini anlamaya çalışmak yerine birbirine karşı üstünlük mücadelesi verir. Sessiz, makul sesler bu çatışmanın gürültüsü içinde duyulmaz olur.

Aşırılık, insanın içindeki sessiz sesi bastıran gürültüdür. Kişinin kendine zarar veren bir döngüye girmesine neden olabilir. Fazla hırs, fazla öfke, fazla korku ya da fazla bağlılık; insanı gerçekliğinden uzaklaştırır. Dengeli bir hayatın gerektirdiği esneklik ortadan kalkar. Aşırılık, insanı uçurumun kenarına getiren bir rüzgâr gibidir: başlangıçta güçlü ve etkileyici görünse de sonunda yıkıcı olabilir.

Asıl güç, uçlarda değil; ölçülü, sakin ve anlayışlı olabilen bir insanın duruşundadır. İnsanın bu duruşunu geliştiren de, aşırılığa kapılmadan kendi merkezini bulabilmesine yarayan, itidalli bir yaşamdır.