RUHUN YIRTILAN SESİ ; ÇIĞLIK

Abone Ol

Duyulmamış yankılı cümleler vardır. İçimizde yıllarca dolaşan, söylenmeye fırsat bulamayan, kelimenin taşıyamadığı bir ağırlıktır onlar. İnsan, sustukça büyütür onu; büyüdükçe de sesine yabancılaşır. Sessizliğin çatlayan yüzüdür işte bu çığlık.

Ruhun yırtılan sesidir çığlık. Yalnızca bir ses değil, bir doğuş, bir kopuş, bir itiraf biçimidir o. İçimizde kazınan bir uğultu ve sessizliğin ardındaki kopuştur çığlık.

Gecenin en sessiz anında, herkes uykunun insafına sığınmışken, evlerin duvarları gizli çığlıklarla dolar. Kimse fark etmez, çünkü çığlık çoğu zaman havaya değil, derinin altına sıkışır. Salonun ortasında duran vazoyu değil, insanın içindeki kırılganlığı çatlatandır çığlık.

Çığlık, insanın içinde devrilen görünmez bir dağın çöküş sesidir. Bazen de bir kapıdır; kimsenin açmaya cesaret edemediği, paslı bir menteşenin kederli gıcırtısıyla kendiliğinden aralanan… İçimizde biriken görünmez rüzgârın, sonunda bir çıkış yolu bulduğu o an.

İnsan, kendi ruhunun koridorlarında dolaşırken fark eder: Her adımın arkasında saklı bir çığlık, her nefesin altında titreşen bir kıpırtı vardır.

Kimi zaman ise çığlık, kırılmış bir aynanın en sessiz parçasıdır. Kırılma anını kimse duymaz; fakat her parçada yankılanan görünmez bir acı vardır. İnsan o parçaları toplarken, kendi yüzüne dokunur sandığı her hamlede, aslında ruhunun çiziklerine değdiğini fark eder. Çığlık oradadır işte, yüzünüzde değil, dokunduğunuz an geri çekilen o ürpermede.

Çığlığın en acı yanı, dışarıdan kaba, içeriden ise paramparça oluşudur. İçimizde büyüyen hapsedilmiş cümlenin dünyaya çıkması için bir kapı araladığımızda, sesimizden çok geçmişimiz yankılanır. Kiminin çığlığı çocukluğunda kalmıştır; karanlık bir odada, korkudan yorganın altına saklanan küçük bir kalbin çarpışında. Kiminin çığlığı bir ayrılığın ardından ses bulur; kendine bile söyleyemediği vedalarda.

Bazen bir isyandır çığlık. Dünyanın ağırlığını sırtında taşıyan, kendine bile görünmez kılınmış insanların “Ben buradayım!” diye haykırışıdır. Bir varlık kanıtı. Kalabalığın içinde sessizce kaybolmamak için atılan bir işaret fişeği. Belki de bu yüzden en gerçek çığlıklar, kimsenin duymadığı ama herkesin hissettiği çığlıklardır.

Yine de insan, bir gün kendi içindeki sesi dinlemeyi öğrenir. Çığlığa dönüşmeden söylenen cümleleri; gözyaşına karışmadan kurulan kelimeleri. Çünkü çığlığı susturmanın yolu, onu bastırmak değil, anlamaktan geçer. Her çığlık bir çağrıdır aslında kendine, hayata, yaralara.

Çığlık sadece acının sesi değildir; özgürlüğün de ilk notasıdır. İçimizde biriken karanlığın içinden kendimize açtığımız bir kapı. Ve belki de en büyük cesaret, o kapının eşiğinde durup kendi sesimizle yüzleşebilmektir.

Belki de çığlık, yüreklerin birbirine gönderdiği meçhul mektuplardır. Postası yok, adresi belirsiz. Yalnızca içimizdeki karanlığı mühürleyip dışarıya teslim eden bir imza gibi. Kimse okumaz ama herkes hisseder; çünkü çığlık kelimenin değil, varoluşun dilidir.

Ve bir gün, çığlık bir dönüşüm olur. Korkudan doğan ses, cesarete evrilir; karanlık bir patikanın başında yanan loş bir fener gibi. Çığlık, saklandığı yerden çıkıp kendi yankısını aramaya başladığında, insan da kendi karanlığını taşımayı öğrenir.

Bütün doğumlar bir çığlıkla başlar. Bebeğini doğurmadan önce anne, tohum, yemek pişmeden önce ateş çığlık atar. İşte o an, çığlık artık yalnızca bir çığlık değil; insanın kendinden kendine yürüdüğü bir yoldur.